edebiyat
 
  Ana Sayfa
  Dil Bilgisi
  => Yeryüzündeki Diller ve Sınıflandırılması
  => Türk Yazı Dilinin Tarihi Gelişimi
  => Türkler'in Tarih Boyunca Kullandığı Alfabeler
  => Türk Dilinin Bugünkü Durumu ve Yayılma Alanları
  Ziyaretşi defteri
  Fotoğraf
Dil Bilgisi

BİRİNCİ BÖLÜM

DİL, DİLLE İLGİLİ HUSUSLAR VE TÜRK DİLİ

 

I. DİLİN TARİFİ, MAHİYETİ VE ÖZELLİKLERİ

Dilin birçok tarifi vardır. Tariflerin çokluğu ve çeşitliliği dile bakış açısı farklılığına dayanmaktadır. Tariflerde, kimileri dilin yapısını, kimileri de fonksiyonlarını öne alarak dili tarif etmeye çalışmaktadır. Bu da dilin ne olduğu noktasında karşımıza farklı tarifler çıkarmaktadır. Bu farklı tarifler, bazı yönleriyle birbirinden ayrılırken bazı yönleriyle de birleşmektedir. Birleşme noktalardan biri ve en önemlisi, dilin bir iletişim vasıtası oluşudur. Çünkü dil, insan hayatının en önemli varlıklarından biridir. Hayatın bütün cephelerinde kendini göstererek insanların aralarında iletişimde bulunmasını sağlar. Ancak bu, dilin ne olduğunu ifade etmeye yetmez. Dil,  asıl fonksiyonunun yanında çok farklı bir mahiyet taşır. Dilin tariflerini yapanlar, dilin çok yönlülüğünü de dikkate alarak birçok dil tarifi ortaya koymuşlardır. Aşağıda bu tariflerinden bazıları verilmiştir:

“Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta; kendi içinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; seslerden örülmüş muazzam bir yapı; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli antlaşmalar ve sözleşmeler sistemidir.” (Prof. Dr. Muharrem Ergin)

“İnsanlar arasında karşılıklı haberleşme aracı olarak kullanılan; duygu, düşünce ve isteklerin ses, şekil ve anlam bakımından her toplumun kendi değer yargılarına göre şekillenmiş ortak kurallarının yardımı ile başkalarına aktarılmasını sağlayan, seslerden örülü çok yönlü ve gelişmiş bir sistem.” ( Prof. Dr. Zeynep Korkmaz)

“Düşünce, duygu ve isteklerin bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak ögeler ve kurallardan faydalanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü, çok gelişmiş bir sistem.” (Prof. Dr. Ahmet Topaloğlu)

“İnsanların meramlarını anlatmak için kullandıkları bir sesli işaretler sistemidir.” (Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu)

“Dil düşünce, duygu ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan ögeler ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok gelişmiş bir dizgedir.” (Prof. Dr. Doğan Aksan)

Bütün bu tarifler gösteriyor ki dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan bir vasıta, seslerden meydana gelmiş bir terkiptir. Dolayısıyla da dilin iki ana özelliği vardır. Biri, iletişim vasıtası olması; diğeri seslerden meydana gelen bir sistem olmasıdır.

Bir iletişim vasıtası olarak dil, basit bir iletişim vasıtası olmaktan öte, fertlerin birbirleriyle anlaşmasını, kaynaşmasını temin ederek aralarında ortak duygu ve düşünceler oluşmasına vesile olur. Fertler arasındaki ortak duygu ve düşünceler, ortak değerler, inanç ve ülkülerin meydana gelmesini sağlar. Fertler arasındaki ortak değerler de onları millet hâline getirir. Yani dil, insan topluluklarını millet yapan en önemli unsurdur. Milletlerin geçmişiyle bugünü ve yarını arasında köprü vazifesi yapar. Nesilleri kültür değerleriyle birbirine bağlar. Bu da dilin basit bir iletişim vasıtası olmaktan öte çok yönlü bir fonksiyona sahip olduğunu gösterir. İnsan; en basit duygu, arzu, istek, hayal, düşünce, fikir ve inançların en basit ifadesinden en giriftlerinin sezdirilmesine; dış dünyanın en yalın tasvir ve tanıtımından iç dünyanın en karmaşık dalgalanmalarının, çığlıklarının ifadesine kadar her türlü duygu ve düşünceyi dil vasıtasıyla ortaya koyar. Böylesine geniş bir yelpazeye hükmeden dil, insanın tabiatında var olan gelişme ve değişmeye paralel olarak gelişir ve zenginleşir.

                Dil, seslerden örülü bir sistemdir. Dilin ham maddesi insanın çıkardığı çeşitli seslerdir. Sesler, ilk hâlleriyle kalmayıp çeşitli terkipler meydana getirir. Heceler, kelimeler, kelime grupları ve cümleler hâlini alır. İnsan basit sesleri birleştirerek harikulâde terkipler kurar. Bu terkiplerle duygu, düşünce, istek ve hayallerini başkalarıyla paylaşır. Söz konusu terkipler, başlı başına birer sistemdir ve inceleme konusudur.

İnsan, seslerle örülü dil sisteminin yanında iletişimde, başka vasıtalara da başvurur. Jest ve mimikler, çeşitli tavır ve davranışlar çok sınırlı da olsa birer iletişim vasıtası olarak insan hayatında yer bulur. Mesela, bir olay karşısında bir insanın yüzene bakarak onun ne tür bir tepki verdiğini görmek mümkün olabilir. Utanan insanın yüzü kızarır, korkan insanın yüzü sararır... vb. 

Bunun yanında çeşitli sembol ve işaretler de bir çeşit iletişim vasıtasıdır. Trafik işaret ve levhalarıyla benzer işaret ve levhalar insanlara birtakım durumları anlatır. Kırmızı ışık, durmak; yeşil ışık, geçmek gerektiğini bildirir. Dur levhası, yol boşalıncaya kadar beklemek; park yapılmaz levhası, işaretin bulunduğu bölgede park yapılmaması gerektiğini bildirir. Bunun gibi günlük hayattaki birçok işaret ve levha insana çeşitli durumları anlatır.

Dil, varlık dünyasında sadece insanın değil hayvanların da sahip olduğu ortak yeteneklerden birisidir. Ancak hayvanlar âlemindeki dil, insanlarınki kadar gelişmiş değildir. Sınırlı bir mahiyete sahip olan hayvanlar âlemindeki dil, basit birtakım sesler dizgesinden ibarettir. Örneğin, bir koyunun çıkardığı ses me hecesinden ibarettir. Bu hece, farklı durumlarda farklı şekillerde çıkar. Kuzusuyla karşılaştığında çıkan sesle, bir yeri acıdığında çıkan sesin vurgusu tınısı aynı değildir. Diğer canlıların da sahip olduğu ses dizgesi bundan farksızdır. Oysa insan sesine  dayanan dil sistemi, bunlardan çok farklıdır.

Böylesine çok yönlü ve karmaşık bir sistem olan dil, çok yönlü ve karmaşık oluşuna rağmen gerek yapısı ve gerekse fonksiyonları itibariyle birtakım genel özelliklere sahiptir. Bu özellikler, aynı zamanda  dilin mahiyetini de ortaya koyar.

Dil sisteminin sahip olduğu özellikler ana hatlarıyla şunlardır:

a. Dil, seslerden örülü bir sistemdir.

b. Dil, insanlar arasında anlaşma aracıdır.

c. Dil, kendine has kuralları içinde değişen ve gelişen canlı bir varlıktır.

ç. Dil, insan topluluklarını ortak kültür bağlarıyla birbirine bağlayan ve onları millet yapan en önemli unsurdur.

d. Dil, nesiller arasında kültür köprüsüdür.

e. Dil, insan topluluklarının ortak malıdır. Dolayısıyla toplumsal bir kurumdur.

f. Dil, insanları diğer canlılardan ayıran bir unsurdur.

g. Dil, insan düşüncesinin ifade aracıdır.

h. Dil de sebepsizlik söz konusudur. Yani dildeki kelimelerin isimlendirilişi sebepsizdir. Ancak yansıma kelimelerde sebep söz konusudur (Yansımalar, tabiattaki seslerin taklididir).

ı. Dilin kendine has bir diziliş kuralı vardır. Sesler rastgele değil belli sıralanış ilkesine göre gelir ve anlam kazanır.

i. Dil, kendine has kuralları ve kanunları olan bir sistemdir.

j. Dil, insan topluluklarının üzerinde anlaştıkları gizli bir antlaşmalar sistemidir.  

 

II. DİLİN TÜRLERİ

1. ANADİLİ

Başlangıçta anneden ve yakın aile çevresinden, daha sonra da içinde yaşadığı ve ilişkide bulunduğu çevrelerden öğrenilen, insanın bilinçaltına inen ve fertlerin toplumla en güçlü bağlarını oluşturan dildir.

Anadili, öğrenilmesi anneyle başlayan bir dildir. Çocuk, önce annesinin ses dizgesini, annesinin konuştuğu dilin çeşitli ses özelliklerini kazanır. Bu durum, daha sonra yakın aile çevresine ve çocuğun içinde yaşadığı ve ilişki kurduğu öteki çevrelere bağlı olarak zenginleşir.

Anadili belli seslerden, belli ses eğilimlerinden oluşan, kendine has bir dizgedir. Örneğin dilimizdeki ‘ı’ sesi ancak kimi dillerde görülürken Arapçadaki ayın, hemze, gayın gibi sesler dilimizde yoktur. Kimi dillerde ünlü, kiminde ünsüz sayısı boldur. Anadilinin kendine has ses dizgesi, fertler başka dillerle karşılaştığında birtakım güçlükler doğurur. Hatta kimi zaman yabancı bir dilin anadili ölçüsünde öğrenilmesini güçleştirir.

Anadili kişiye belli bir bakış açısı kazandırır. İnsan çevresine anadilinin penceresinden bakar, dış dünyayı ve evreni anadilinin anlama ve anlatma yolundan giderek adlandırır. Dolayısıyla anadili, insana ayrı bir evrene bakış, evreni anlatış kabiliyeti kazandırır.

Anadili, bir milletin kültürünün aynasıdır. Milletlerin diliyle kültürleri arasında çok sıkı bağlar vardır. Bir milletin yalnızca dil varlığının incelenmesiyle yaşayış biçimi, inanç ve gelenekleri, çeşitli vasıfları ve tarih boyunca içinde bulunduğu kültür hareketleri hakkında bilgi sahibi olunabilir.

Anadili, milleti millet yapan unsurların en güçlüsüdür. Milletin bir üyesi olarak kişi içinde yaşadığı toplumla bütün ilişkisini dil vasıtasıyla kurar. Aynı şekilde kişi, dil vasıtasıyla da içinde yaşadığı toplumun bir parçası olur.

İnsan, ister birden çok dilin konuşulduğu bir çevrede ya da ülkede büyüsün, ister ana-baba değişik milletlerden gelmiş olsun, bu dillerden ancak biri anadilidir. Bu dil, insanı çepçevre sarar ve bilinçaltına iner.

2. ORTAK DİL

Bir ülkede konuşulan lehçe ya da ağızlar içinde yaygınlaşan ve egemen olan dile verilen addır. Biz de ortak dil, İstanbul ağzı üzerine kurulmuştur.

Bir kelimenin söylenişi, bir fiilin çekimi ya da bir kavramın anlatımı, ülke içinde  farklılıklar gösterebilir. Örneğin, Türkiye’de çeşitli ağızları konuşan kimseler, bakıyorum fiilini bakıyom, bakıyoñ, pakıyom... gibi farklı şekillerde söylemektedir. Ancak aynı kişiler değişik çevrelerden insanlarla karşılaştıklarında, bir devlet dairesine gittiklerinde, bir dilekçe yazacaklarında kelimeyi bakıyorum şeklinde söyleme gereği duyarlar. Çünkü, kitaplarda, edebî eserlerde, gazete ve dergilerde, radyolarda kullanılan ortak dile has söyleyiş bu söyleyiştir. Aynı şekilde Anadolu’nun değişik yörelerinde patates kelimesi; kumpir, kompir, patalak, kortal, tomatça, humpur, hözmür... gibi adlarla anılırken ortak dilde patates biçimiyle kullanılır.  

Ortak dilin tespitinde genellikle bir ülkenin yönetim, siyaset ve kültür bakımından başta gelen şehirleri  ya da yöresi örnek alınır. Ülkelerin yönetim ve siyaset merkezleri, çeşitli bilim kurumlarının, kuruluşların, eğitim-öğretim merkezlerinin, sanat kurumlarının toplandığı bir merkez durumuna gelir. Bu merkezde bilim ve sanat adamlarının çalışmaları ve merkezin ağzının kullanılması, yöre ağzının sivrilmesine sebep olur. Bizde de  İstanbul ağzının diğer ağızlar üzerinde hâkim duruma gelmesi böyle olmuştur. Yüzyıllar boyu Osmanlıya başkent olmuş İstanbul, aynı zamanda kültürel faaliyetlerin ve bilim çalışmalarının da merkezi olmuştur. İstanbul’da bir araya gelen bilim ve sanat adamları İstanbul ağzıyla yazmaya ve konuşmaya önem vermişlerdir. Dolayısıyla da İstanbul ağzı Türkiye Türkçesi için ortak dil olarak kabul görmüştür.

Ortak dil,  bir milletin aynı zamanda edebî dilidir. Ağız ve yöre dilleri edebî dilde ancak esere mahallî bir özellik verilmek istendiğinde kullanılır, bunun dışında kullanılmaz. Konuşma ve yazmada standart dil olarak kullanılan ortak dile, kültür dili de denir.

Resmi dil, Devlet dili

Bir milletin konuştuğu ve yazıda kullandığı dile resmi dil ya da devlet dili denir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi dili Türkçedir. 1982 Anayasasının 3. maddesinde; ‘Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.’  diye belirtilerek Türkçeye anayasal bir kimlik kazandırılmıştır.

Ortak dil, resmî dil, devlet dili, kültür dili kavramları genel olarak  standart dil olarak da adlandırılır.

3. ALAN DİLİ

Kimi meslek birliğini oluşturan kişilerin meslekleriyle ilgi konuştukları özel dile, alan dili denir. Alan dili bireyin içinde bulunduğu sınıfa, yaşa, mesleğe göre belirlenen özel bir dildir.

Hekimlerin, çoğu yabancı unsurlardan kurulu bir ortak dili vardır. Bunlar hekimlikte kullanılan terimlerden ve bilim dilinde kullanılan kimi kelimelerden oluşur. Hekimler, alanlarıyla ilgili bu tür kavramlarla öylesine iç içedir ki çoğu kez hastalarla konuşurken de bu dili kullanırlar. Bu sebeple normal insanların hekimleri anlaması zor olur: fizyoterapi, endeskopi, emar, ultrason, lokal, sendrom, kronik, septom, enfeksiyon... gibi.

Aynı şekilde gemicilerin kendi aralarında kullandıkları, alabanda, siya, baştankara, fora, iskele-sancak...; terzilerin  kullandıkları reglan, kloş, basen, kup gibi kelime ve kavramları anlamak çoğu kez mümkün olmamaktadır.

4. ARGO VE JARGON

Argo, toplum içinde bir kesimin kendi aralarında, farklı bir biçimde anlaşmayı sağlamak amacıyla oluşturduğu özel dildir.

Genel olarak, toplumun kültür seviyeleri düşük tabakalarında kullanılan argo, hemen her ülkede, okumuş, yetişmiş kişiler arasında da görülebilmektedir. Ayrıca bunlar arasında argonun değişik türleri de ortaya çıkmaktadır: Öğrenci argosu, artist argosu, şoför argosu, pazarcı argosu... gibi.

Argonun sözvarlığı, ortak dilin kelimelerine özel anlamlar vermek, kimi kelimelerde bilinçli değişiklikler yapmak, eskimiş unsurlardan, aynı dilin şivelerinden ve yabancı kökenli unsurlardan yararlanmak yoluyla meydana getirilir.

Eskiler argo için lisân-ı erâzil, lisân-ı hezele gibi tabirler kullanırdı. Argo dar anlamıyla, hırsız, külhanbeyi veya ayak takımının konuşma dili olarak kullanılır. Geniş anlamıyla da öğrenci, esnaf, denizci, şoför veya çeşitli meslek dallarına mensup insanların kendine özgü kelime ve deyimleri olan konuşma tarzlarını ifade eder.

Argoda kullanılan bazı kelimeler ve anlamları şöyledir:

okutmak:  bir şeyi satmak.

kaynatmak: tatlı tatlı sohbet etmek; iz bırakmadan yok etmek; borcunu ödememek.

bitirmiş: tecrübeli, açıkgöz.

çakmak: (öğrenci argosunda) sınıfta kalmak.

gazlamak: (şoför argosunda) acele uzaklaşmak; çekip gitmek.

cartayı çekmek: ölmek.

topu dikmek: ölmek, iflas etmek.

Konuşunlar dışındaki kimselerce anlaşılmaması için kelimelerin bozulmuş biçimlerinden oluşturulan ve yine belli bir zümreye özgü olan özel dile  de jargon adı verilir.

Jargon, belli bir grup arasındaki dayanışma, çıkar ilişkisi sonucunda ortaya çıkmıştır. Asıl maksat, bu dil aracılığıyla anlaşmak, başkalarına karşı korunmak ve meslek sırrını saklamaktır. Jargon oluşturulurken hem ortak dilden hem de yabancı dillerden istifade edilir. Kelimeler ustaca kaynaştırılır. Jargonu konuşan kişiler dışında başkalarının anlaması mümkün değildir.

5. KONUŞMA DİLİ-YAZI DİLİ

Bir dilin iki yönü vardır. Birisi ses yönü, diğeri yazı yönüdür. Ses yönü konuşmayı meydana getirirken, yazı tarafı bütün devirleriyle dilin yazılı belgelerini verir. Bu bakımdan dili iki yönüyle değerlendirmek gerekir: konuşma dili, yazı dili.

Konuşma dili, günlük hayatta konuşmada kullanılan dildir. Bir başka ifadeyle konuşma dili, bir milletin, bir dil birliğinin dilin yazıyla ilişkili olmayan ve çeşitli söyleyiş özellikleri taşıyan yönüdür.

Konuşma dili, günlük hayatta, evde, çarşıda, sokakta vb. kullanılan günlük dildir. Bu dil asıl ve tabiî dildir. Konuşma dilinde isteği anlatacak kadar, kelimelere ve dil bilgisi kurallarına uyulur; gerek kelime kadrosu ve gerekse kurallar bakımından konuşma dilinin çerçevesi dardır.

Konuşma dili, coğrafî ve sosyal  çevrelere göre ses, şekil ve kelime alanlarında birtakım farklılıklar gösterir. Dil, bu farklılıklar sebebiyle lehçelere, şivelere ve ağızlara ayrılır.

Lehçe: Bir dilin bilinen ve takip edilebilen tarihinden önce, karanlık bir devrinde ayrılmış olan ve  çok büyük ayrılıklar gösteren kollarıdır.

Lehçe, bir dilin ses, şekil ve kelime ayrılıklarına dayanan en eski kollarıdır. Bu sebeple lehçeler, anadilden en çok ayrılmış, ana dile en uzak kollardır. Lehçeler ana dilin en uzak kolları olduğu için, dilin lehçeleri arasında anlaşma imkanı yoktur. Lehçeler, bir bakıma farklı birer dil olma özelliği kazanmıştır.

Türkçenin bilinen en eski lehçeleri Çuvaşça ve Yakutçadır.

Çuvaşça veya Çuvaş Türkçesi, Ural dağlarının batısında küçük bir bölgede konuşulmaktadır. Çuvaşlar, Rusya’ya bağlı ‘Çuvaşistan Muhtar Cumhuriyeti’nde yaşamaktadır. Çuvaşça son yüzyılda yazı dili haline gelebilmiş, iki milyon civarında kişinin konuştuğu bir lehçedir.

Yakutça, Sibirya’da konuşulan Türk lehçesidir. Rusya’nın ‘Yakutistan Muhtar Cumhuriyeti’nde yaşayan  Yakutlar veya Saha Türklerinin konuştuğu lehçe olan Yakutça son yüzyılda yazı dili hâli almıştır.

Şive: Bir dilin bilinen tarihi gelişimi içinde meydana gelen bası ses ve şekil ayrılıkları gösteren kollarıdır. Şive, bir milletin boylarının birbirlerinden farklı konuşmalarıdır.

Şivedeki ayrılıklar lehçede olduğu gibi fazla değildir. Ses, şekil ve kelime ayrılıkları lehçeye göre daha küçüktür. Farklı şiveleri konuşan kimselerin birbirleriyle anlaşma imkanı vardır.

Uzun bir tarihi geçmişe ve geniş bir coğrafyaya sahip olan Türkçenin birçok şivesi vardır.. Bunlar çeşitli şekillerde tasnif edilebilmektedir. Bunlardan biri coğrafî yönlere göre yapılan tasniftir. Bütün Türk coğrafyası dikkate alınarak coğrafî yönlere göre yapılan tasnif şöyledir:

1.        Güney-Batı: Anadolu ve Rumeli ağızları, Gagavuz, Azerî ve Türkmen şiveleri.

2.       Kuzey-Batı: Kazan, Kırım (Tatar), Başkurt, Kumuk, Karaçay, Karay şiveleri.

3.       Kuzey-Doğu: Altay, Abakan, Sayan, Tuva, Hakas şiveleri.

4.       Güney-Doğu: Özbek, Yeni Uygur, Sarı Uygur şiveleri.

5.      Merkez ve Orta: Kazak, Karakalpak, Nogay, Kırgız şiveleri.

Ağız: Bir dil veya lehçenin daha az konuşma farkları gösteren ve bölgeden bölgeye veya şehirden şehre değişebilen küçük kollarına denir. Ağız, dilin kullanıldığı bölgelerdeki söyleyiş farklılığına dayanır. Ağızlar, ait oldukları dilden, lehçeden veya diğer ağızlardan ses özellikleri ve az da olsa biçim özellikleri bakımından farklılık gösterir. Bu durumda değişen kelimeler değil kelimelerin bölgelere göre söyleniş şeklidir. Mesela, ortak dilde ‘geliyor’ şeklinde söylenen kelimenin kimi ağızlarda geliyoru, geliyi, celeyru, geliyo şeklinde söylenmesi ağız farklılığını gösterir.

Kelime içinde görülen farklı söyleniş şekilleri bir bölgenin ağız özelliklerini meydana getirir. Ağızlar, ortak dilde kullanılmayan kimi kelimeleri de kullanabilir. Ağızlar arasındaki farklılığı yazı dili giderir. Yazı dili toparlayıcı, bütünleştirici bir fonksiyona sahiptir. Ağızlardaki farklı kullanışlar yazı dilinde gösterilmez.

Türkiye Türkçesinin  Rumeli, Erzurum, Denizli, Kastamonu, Güneybatı Anadolu ve  Kars ağzı gibi  ağızları vardır.

Yazı dili, konuşma dilinin herhangi bir ağzını yazıda temel alan işaretli dildir. Yazı dili, bir ülkenin okuma yazma ve eğitim dilidir. Gazete, dergi ve kitaplarda, sözlü iletişim vasıtalarında, nutuklarda, konferanslarda kullanılan dil, yazı dilidir. Yazı diline kültür dili, standart dil, edebî dil gibi adlar da verilir.

Yazı dili, tarih içinde akıp giderken o millete ait bütün değerleri günümüze taşır. Kültür, bir millete ait maddî ve manevî değerlerin bütünü demektir. Bu bütünlüğü sağlayan da yazı dilidir. Bu bakımdan yazı dili, bir milletin kültürünün aynasıdır..

Yazı dili, yüzyıllar içinden gelirken dilin imlâ kurallarını kurar. Böylece belli kurallara göre dili şekillendirir. Bu bakımdan yazı dilinin hitap ettiği alan, konuşma diline göre daha geniştir. Bir dilin anlatım kabiliyetini tam olarak veren yazı dili, belli esaslar gözetilerek kullanılır. Yazı diline bu yönden bakılınca, bir dilin yüzyıllar içinde akıp gelen yapısı görülür.

Türkiye Türkçesinin yazı dili İstanbul ağzına dayanır.

Yazı diliyle konuşma dili arasında birtakım farklar vardır. Bunlardan bazıları şunlardır.

a. Yazı dilinde, konuşma diline göre dilin kurallarına daha fazla uyulur; çünkü yazı dilinde düşünme ve geriye dönme imkânı yoktur.

Konuşma dilinde dilin kuralları sık sık bozulur; çünkü insan, konuşurken yeterince düşünme imkanı bulamaz.

b. Konuşma dilinde jest, mimik, ses tonu ve vurgudan yararlanılır. Yazı dilinde bunlardan faydalanma imkanı yoktur. Yazı dilinde, konuşma dilinde yararlanılan bu unsurların yerini kısmen noktalama işaretleri tutar.

c. Yazı dili daha tutucudur; bu sebeple yavaş değişir. Koruyucu ve saklayıcı özelliğe sahiptir. Konuşma dilinde ise geçicilik ve çabuk değişme özelliği vardır.

d. Yazı dilinin tarihini izlemek mümkündür; çünkü dilin tarih içindeki değişim ve gelişmesini gösteren çeşitli dönemlere ait belgeler vardır. Konuşma dilinin tarihini izlemek ise çok zordur. Konuşma dilinin ancak bugünkü durumu ayrıntılı incelenebilir. Ancak çağımızda teknolojik araçların yardımıyla gelecek yıllara konuşma diliyle ilgili belgeler bırakmak mümkün olacaktır. Bu yolla gelecek asırlarda konuşma dilinin tarihi gelişimi izlenebilecektir.

e. Konuşma dili, bölgeler, zümreler ve sosyal gruplar arasında değişebilir. Yazı dilinde, bir dilin standart ağzı kullanılır. Bu ağızda zaman içinde meydana gelen değişmeler yazı dilini etkileyebilir.

 

 
   
Bugün 2 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol